Hamid Aytaç
Hamid Aytaç sanat hayatı boyunca, İslâm dünyasına yayılmış şöhreti dolayısıyla, ders almak isteyenlere meşk verdiği gibi, buradan gelen siparişlerle sanat hayatını idâme ettirme imkânını bulmuştur. Hâmid Bey, rumî 1309/1893 tarihinde Diyarbakır’da Ulucami İmadiye mahallesinde doğmuştur. Asıl adı Musa Azmi, babasının adı Zülfikar, annesininki ise Müntehâ’dır. Büyük babası Âdem-i Âmedi, Tuhfe-i Hattâtîn’de adı geçen bir hattattır.
1906 yılında Diyarbakır İdadi Mektebi’nden mezun olunca, daha iyi yetişmek amacıyla İstanbul’a gitmeye karar verir. Başlangıçta babası İstanbul’a gitmesine razı değildir. Çünkü, mezun olduğu okul kendisini yazı hocalığına istemektedir. Fakat Hâmid Bey, İstanbul’a gitme fikrinde ısrar edince, babası akrabalarına da sorarak oğlunun İstanbul’a gitmesine razı olur.
Hattat Hâmid Aytaç
Hâmid Bey, İstanbul’da önce Hukuk Mektebi’ne kayıt yaptırır ve bir yıl devam eder. Ertesi yıl, akrabasından Cizrelizâde Midhat Bey’in yardımıyla Sanâyi-i Nefîse Mektebi’ne kaydolur. Bu esnada babası vefat edince, hayatını kazanmak için okula ara verir ve çalışma hayatına başlar.
Hâmid Bey, harf inkılâbından sonra tamamen matbaacılık işlerine döner. Kabartma etiket ve kartvizit işleriyle meşgul olur. 1960 yılında Paşabahçe Şişe ve Cam Fabrikası’nda işe girer. Buradan emekli olduğu 1975 yılına kadar, cam üzerine işlenen yazıları yazar. Bu arada, hayatının büyük kısmını geçirdiği, Ankara Caddesi’nde bulunan Reşidefendi Hanı’ndaki küçük odasında, yazı siparişlerini yerine getirir.
Hattat Hamid Aytaç Hayatı
1980 yılı başlarında sıhhati bozulan Hâmid Bey, Taksim İlk Yardım Hastahanesi’ne yatırılır. Bir süre sonra tedavi edilerek taburcu edilir. Mayıs 1980’de tekrar sıhhati bozulunca Haydarpaşa Numune Hastahanesi’ne yatırılır ve tedavisi yapılarak hastahaneden çıkar. Kasım 1980’de artık sıhhati iyice bozulan Hoca, bu defa Haydarpaşa Numune Hastahanesi’ne yatırılır. Artık kendisinde ileri yaşın getirdiği hastalıklar da vardır; ağır işitiyor, zor konuşuyor ve dizlerinin üzerinde duramıyordu. Nefes darlığı da hocayı zorlayan hastalıklardandı. Osmanlı’dan yâdigar bu büyük sanat çınarı 18 Mayıs 1982 günü akşam üzeri saat 19.30’da son nefesini verdi. 19 Mayıs 1982 günü, yazılarını yazdığı Şişli Camii’nde öğle namazını müteakip kılınan cenaze namazı sonrası, Karacaahmed Mezarlığı 8. Adada bulunan, hattatların pîri Şeyh Hamdullah kabri yakınına defnedildi.
Hattat Hamid Aytaç Kimdir?
Hamid Bey’in kabri yıllarca metruk bir halde, başucunda bir iz ve nişane olmaksızın öylece kaldı. Yıllar sonra, 8 Mayıs 1997 Perşembe günü, Üsküdar Belediyesi himâyesinde, hattatların ve sanatseverlerin katılımıyla, hoca nakl-i kubûr yapılarak, Şeyh Hamdullah’ın ayak ucuna defnedildi ve neyse ki baş ucuna da on beş sene sonra da olsa bir şâhide konuldu.
Hamit Aytaç Sanatı ve Eserleri
Hâmid Aytaç, verimli diyebileceğimiz bir sanat hayatı geçirmiştir. Ders aldığı ve istifade ettiği üstadların tesirlerini yazılarının genel karakterinde görmek mümkündür. Son devrin kudretli hattatı Sâmi Efendi (1838- 1912)’nin istif ve tashih kudretini, Nazif Bey’in tashih kudretini Hamid Bey’de görmek mümkündür. Râkım’a olan hayranlığını devamlı ifade etmiştir. Hâmid Bey’in, Şişli Camii’nde Râkım’a taklîden yazdığı celî yazılar bulunmaktadır.
Hattat Hâmid Aytaç’ın kendi orijinal istifleri yanında, eski üstadların istiflerinden de fazlaca faydalanarak, bol miktarda eser meydana getirmiştir. Râkım’a takliden Fâtiha suresini yazmıştır. Levhalarında, harflerin yapılarındaki ölçü ve estetik yanında, harflerin keskinliliği, kalem hakkının verilmesi gibi hususlar görülmektedir.
Hamid Aytaç Hattı Kur’an
Hamid Hoca’nın Şişli Camii yazıları, kendisinin gururla bahsettiği eserleri arasındadır. Eyüp Sultan Camii kubbe yazısı, Söğütlüçeşme Camii’nde mermere mahkuk yazı, Sultanhamam Hacı Küçük Camii Amme Suresi kuşak yazısı, Ankara Kocatepe Camii kubbe yazısı hocanın önemli eserlerindendir. Hâmid Bey, iki adet Kur’an-ı Kerim yazmış, ikisi de basılmıştır. Bunlardan birisi, tevafuklu tabir edilen ve Lafzatullah’ların mümkün olduğunca alt alta getirilmesi suretiyle yazılmıştır. Diğerini ise Hattat Hasan Rıza Efendi’nin matbu bir mushafına bakarak yazmıştır. Hamid Bey’in bunlardan başka sayısız levhası bulunmaktadır.